15 Mart 2012 Perşembe

Bavullar, Kırmızı Domatesler ve Halepçe


Ben küçüktüm diye yazıya başlayacaktım ama o coğrafyada çocukların hiç küçük ol(a)madıkları, hep erken büyüdükleri aklıma geldi. Sustum…Hatırladıklarım belki 80`lerin sonuydu, belki de 30´ların sonu, kim bilir belki de 90´larin ortası, sonuçta hafızamda yer açmışım katliamlara.
Daha yeniydi aslında bizim bizden bir farkımız olduğunu öğrenmem. Kimimiz soydaştık ve garptan geliyorduk, devlet dairesinde bir iş umuduyla, kimimiz mülteciydik şarktan gelmiştik. Hiç bir dur ihtarı durduramamıştı mayınlı arazileri aşmamızı, oysa ne kadar tezat duruyordu “Ölümden kaçarken, mayınlı arazilerden geçmek”. Mademki mülteciydik o zaman zehirli ekmeklerle öldürülebilirdik kamplarda. Ne de olsa yoktu bizim bizden bir farkımız, mademki şarklıyız o halde mülteciyiz. Zaten kaderi değil mi şarklıların hep mülteci olmak?
Kamyonlar geçiyordu, kamyonlar gece geçiyordu, kamyonlar herkesler uykudayken geçiyordu. Kamyonlar kamplara mülteci taşıyordu. Kürtler kamyon kasalarında Ordu’ya fındık toplamaya gider gibi daha güvenli alanlara, ekmekle zehirlenmek için taşınıyordu. Kaderi zorbalar tarafından yazılmış olanlar, kedere ortak olmak için geceleri nöbet tutmaya, yollara barikatlar yapmaya başlamıştı, kamyonlara bir iki parça bir şey atmak için.
Sonra o kadar çok oldular ki artık geceler yetmiyordu, kamyonlar gündüz geçiyordu, yeniden barikatlar kuruluyordu herkes kendince bir bavul (80´lerin sonunda Cizre’de bavulun yerini un çuvalı tutardı ki hala öyle) hazırlıyordu. Bavullar yol kenarındaki bakkallardan rastgele kamyonlara atılıyordu. O günlerde henüz kahraman bakkal süpermarketlere karşı savaşmıyordu ama en çok bavulu atan bizim küçük dünyamızın kahramanıydı işte.
Biz çocuklar anlam veremiyorduk olanlara, bazen kavga bile ediyorduk en sevdiğimiz (ve hiç giyemediğimiz) gömleğimiz o bavullara konulmuş diye -ki aslında bavullara daha çok çocuk elbisesi konuluyordu-. Bilmiyorum onlar mı öyle istiyordu yoksa bizimkiler mi her şeye rağmen çocukları güldürmeyi hedefliyordu?
Biz o bavulları atıyorduk atmasına, nedendir biliyorum! O kamyonlardakilerin seyyar satıcı tezgâhlarındaki kırmızı domateslere olan bakışları donmuş yüreğimde. Ne çok kızardım içten içe domatesleri satan amcaya, niye atmıyor domateslerini kamyonlardakilere diye. Hani nerden bileceksin onun da Halepçe’si kendi içindeymiş.
Biz mi çok tecrübesizdik?
İnsan bilemiyor ki, sürgün yolundaki kamyonlara ne atacağını?

roj yasin